'Jübilemi Ahmet Hakan'la yaptım'
İclal Aydın, kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim. Kimi yazarlığı ile kimi ekranlardaki oyunculuğu ile tanıyor. Nursel Tozkoparan, İclal Aydın'a her soruyu açık açık sordu.
Nursel TOZKOPARAN'ın röportajı
Ben yol özürlü birisiyim… Krokiyle yola çıksam kaybolorum… Verdiğim randevulara yetişemem, bulduğum adresin etrafında defalarca kez dolanır dururum… Ben de güzel işlerin ilkini İclal Aydın’la yaşamış olacağım. İlk röportajımı onunla yapıyorum çünkü uğuruna inanıyorum. Zira ilk defa yanımda birisi olmadan geldiğim evini dakikalarca dolanmadan, telefon açmadan bulup geldim.
İlk ropörtajımı onunla yapıyorum, “Hayat Güzeldir” köşesinde hayatın içinden hikayeler anlatan, gülümseyen bir kadın olmasının ötesinde çok büyük acılar yaşadı… Evlilikleri de ayrılıkları da hep olay oldu… Yaptığı programlar bir fenomen oluşturdu, kitapları haftalarca çok satanların zirvesinden inmedi.. “Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken” isimli son kitabına hayırlı olsuna geleyim deyince evinde bir sabah kahvaltısında buluştuk. Yeni kitabını da vesile kılarak ilk ropörtajımı yapma teklifini sundum, “haydi o zaman başlayalım” dedi.
İkram ettiği orta şekerli sakızlı kahvelerimizi içerken yaptığımız muhabbet bu sefer “kayda alınarak” sorular ve cevaplara dönüştü… Samimi, sıcak, bol kahkahalı ve dolu dolu bir ropörtaj çıktı ortaya… Çocukluğundan, ilk evliliğine, programa nasıl başladığına, “Hayat Güzeldir” sloganının nasıl çıktığına, muhafazakarlaşmaya kadar sorulmadık soru bırakmadım. Keyifli okumalar…
- İclal Aydın denilince ilk akla gelen “hayat güzeldir”. Üzerinde çalışılmış bir slogan mı yoksa sadece bir tesadüf mü?
- Elbette bir tesadüf değil. 90’lı yıllarda Oscar almış bir sinema filmiydi “Hayat Güzeldir”. BRT yeni kurulmuştu. Yönetmen yardımcımız Burcu önermişti bu ismi. Hem bana hem de programın içeriğine çok uyacağını düşünmüştük. Program çok sevildi bir fenomene dönüştü. Bir TV günlüğü tutuyordum. VTR’ler için yazdığım metinlerle birlikte bir kitap haline getirdik.
Asla bir yazı kariyeri planlamıyordum. Fakat kitap beklenmedik bir şekilde çok satınca peşinden köşe yazarlığını getirdi. Sihirli bir cümledir “hayat güzeldir”. Hayatın bana sunduğu muhteşem bir hediyedir… Ama bu sözün bendeki asıl hikayesi başkadır…
Hayatımın en önemli dönüm noktası diyebilirim… 25 yaşındayken pekçok şeyi sorgulamaya başladığım önemli bir süreç var… Dünyaya geliş nedenim üzerine, iyi insan olmak nedir, hayat nedir vs. gibi… Ve kendi kendime sözler verdim o dönemde, “dedikodu yapmayacağım, insanlara faydalı olacağım, karşılaştığım zorluklar karşısında pes etmeyeceğim”… işte hayatımda bu sorgulamaları yaşadığım kendime sözler verdiğim süreçte; insanlara iyi şeyler verdiğimde mutlu olduğumun farkına vardım…
“İLK EVLİLİĞİM PEK BİLİNMİYOR”
- Peki sizi bu sorgulamaya iten olay ya da sebep neydi? Durduk yerde hayatınızı sorgulamaya başlamadınız herhalde?
- Oldukça sıkıştırılmış bir hayatım var aslında. Her şey çok yoğun ve çabuk olup bitiyor. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Tiyatro bölümünde okurken 2. sınıftan ayrıldım. İlk evliliğimi yaparak Almanya’ya gittim. Niyetim Humbolt üniveritesinde eğtime devam etmekti. Bir taraftan Alman ve Türk yönetmenlerin asistanlığını yaparken aynı zamanda hem oyunculuk yaptım. Bir tiyatro binası içinde yapılması gereken her işi yaptığımı söyleyebilirim. Dekor boyamak, kulis hazırlamak, reji defteri tutmak, turne düzeni, daramaturji, ışıklandırma vs...
Okul kaldı tabi. Sonra özel hayatın sıkıntısıyla iş yaşamında kırgınlıklar birleşti ve zor bir dönem başladı.
- Kızınız Lal’in babasıyla yaptığınız ilk evliliğiniz değil miydi?
- İlk evliliğim pek bilinmiyor… Çok küçük yaşta yaptığım bir evlilikti…
- Niye o kadar küçük yaşta evlendiniz?
- On dokuz yaşındaydım. Her otoriter ailede büyümüş bir genç kız gibi bir an önce evden çıkıp kendi hayatını kurmak, bir nevi özgürlük arzusu. Dört yıl sonra bitti.
EŞKİYA FİLMİ İÇİN TÜRKİYE’YE DÖNDÜM AMA…
- Niye bitti, “özgürlük”ten mi sıkıldınız geçimsizlik miydi?
- Nerdeyse çocuk yaştaydım. Boşandıktan sonra da orada kalabilmek, oturum hakkı alabilmek için epeyce bir mücadele verdim. Geçinebilmek oyunculuk dışında pek çok yan iş bulmak zorunda kaldım. Restoranda çalışmak, Türkçe öğretmenliği yapmak, çocuk bakmak, yemek yapmak bunlardan sadece bir kaçı. Bazan “aa demek ki oluyor halledebiliyorum tek başıma” dedim bazan da “eyvah bu iş burada bitti” dedim. Almanya’da üniversite bitiremedim ama iyi bir eğitimden geçtiğim kesin. Sonrasında baktım ki tamam burada yapacaklarım bitmiş. Türkiye’ye döndüm...
- Bir anda almadınız Türkiye’ye dönme kararını değil mi?
- Elbette uzun bir zaman aldı. Yapımcı asistanı olan bir arkadaşıma fotoğraflarımı göndermiştim Almanya’dan. “Eşkiya” filminin hazırlık çalışmaları yapılırken Uğur Yücel’e gösteriyor… Ve bir gün bir telefon geldi, “Ben Yavuz Turgul’un asistanıyım, size bir uçak bileti göndersek gelir misiniz?” diye. Aynı dönemde Yavuz Özkan da “Bir Erkeğin Anotomisi” filminin hazırlıklarını yapıyordu ve o da benimle görüşmek istedi. Her iki yönetmen de “Kesin bir karar değil ama ama Haziran sonu gibi burada olabilir misiniz?” dediler. Ben de pılıyı pırtıyı toparlayıp geldim...
- İkisinde de oynamadınız değil mi?
- Şansım dönüyor diye düşündüm. Düşünsene gencecik bir oyuncusun ve ya “Bir Erkeğin Anatomisi" nde Mehmet Aslantuğ ile ya da Eşkiya’da Uğur Yücel ve Şener Şen ile oynayacaksın. Rüya gibi…İşte şansım döndü diyerek geldim…
Geldikten sonra Yavuz Turgul’un beni değil de Yeşim Salkım’ı oynatmaya karar verdiğini öğrenince yıkıldım. Yavuz Özkan’da daha önce düşündüğü rolden vazgeçip başka bir rol önerdi… Zaten Mehmet Aslantuğ da oynamadı yerine bir başka oyuncuyla anlaştılar… Biraz dekolte mekolte bol öpüşmelerin olduğu bir roldü… Yavuz Bey’e, “Evet ben birşeyler yapmak istiyorum, oyuncu olmak istiyorum ama herşeyi yapmak istemiyorum” dedim ve gittim..
- Dekolte giyinmem, öpüşmem gibi kurallarınız var!
- Oyunculukta çoook büyük sınırları olan biri değilim. Sanırım isteklere, projelere, senaryolara en çok hayır diyen oyuncularından biriyim!
(Devamı Geliyorrr...)